Ekonomi Politik'te Ali Bilge, CHP'nin 15 Eylül günü gerçekleşen kurultay iptal davası öncesi Ankara Tandoğan Meydanı'nda gerçekleştirdiği mitingi detaylarıyla değerlendiriyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
Ö.M.: Uzun yıllardan beri çeşitli olaylarda raportörlük yapmıştınız, bu sefer de Ankara mitinginin içine bulunduğunuzu biliyoruz, onu bize özetlemeniz çok makbule geçecektir, açılışta biraz bahsettik. Dün saat 17:00’de Tandoğan Meydanı’nda ‘Millet İradesine Sahip Çıkıyor’ mitingilerinden ve eylemlerinden 54.’süydü yanılmıyorsam. CHP Genel Başkanı Özgür Özel de, “Biz sadece millete güveniyoruz, sadece millete inanıyoruz. Sokağa çıkamayanlara, tarlaya inemeyen köhnemiş bir iktidarın son çırpınışlarına teslim olmayacağız,” diye çağrıda bulunmuş, “Vesayet değil, siyaset demek için; kayyıma, darbeye ‘hayır’ demek için buluşacağız. Tüm Ankaralıları bekliyoruz,” demişti. Galibe epey Ankaralının da gelmiş olduğunu görüyoruz yani milyondan dahi bahsediliyordu ama yüz binler olduğu kesin herhalde değil mi? Siz oradaydınız, raporunuzu dinleyelim şimdi muhabir olarak.
A.B.: Yürüyerek gittim meydana, Anıtkabir Gençlik Caddesi tarafından, ikimizin eski mahallesinden geçerek ulaştım. Meydana ulaşan caddelerin, bulvarların tamamı kapalıydı. Gençlik Caddesi tarafında kürsü kurulduğu için meydana yaklaştığınızda katılımcıları Mebus Evlerinden, Beşevler tarafına yönlendiriyorlardı. Üç ana yönden meydana giriş oluyordu; Bahçelievler - Beşevler ve İstasyon – Hipodrom ve en önemlisi de Kızılay’a açılan Gazi Mustafa Kemal Bulvarı tarafıydı. Meydan ve bulvarlar çok doluydu, polis kayıtları ne diyor bilmiyorum ama zaten o rakamlara böyle zamanda güvenilmez.
1973’ten beri o meydanı bilirim; meydanın yapısı da zaman içinde çok değişti, meydan olma vasfını da çok yitirdi ancak meydana akan bulvarlar geriye dönük çok doluydu. Ömrümüz Tandoğan’da geçti, yüzlerce diyemem ama onlarca toplantıya katıldım.
Dün benim için nostaljikti, anılar canlandı; 13-14 yaşındaydım, 1973 Genel seçimleri yapılıyordu, CHP’nin bu meydanda yaptığı mitinge babamla gitmiştim. 12 Mart sonrası en büyük miting idi. Ecevit, 1972’de genel başkan olduktan sonra sanırım en büyük miting Tandoğan’da gerçekleşti. Mitingin teması, 12 Mart’tan hesap sormaktı, siyasi özgürlüklerdi, af isteğiydi. Ömer Madra da o dönemde Mamak’ta bulunuyormuş, meğer o gün yıllar sonra program yapacağım Ömer Madra’ya da özgürlük istemişim! Ömer Madra ile tanışıklığımız o yıllara dayanıyor!
Üstünden 52 yıl geçmiş, dün katılım çok yüksekti. Hatırladığım, 1976 Nisan ayıydı, aynı gün üç ayrı üniversiteden üç öğrenci öldürülmüştü; Hakan Yurdakuler, Eşari Oran ve Burhan Barın. Onların cenazesi de çok kalabalıktı. Mülkiye’den Karşıyaka’ya yürünmüştü. 1978’de yedi TİP’linin cenazesi de yüksek katılımlıydı. Dün için değişik sayılar veriliyor ama katılım gerçekten çok fazlaydı. Tandoğan Meydanı Beştepe sarayına da uzak değildir.!
İzlenimlere geçersek; toplumsal ve siyasal muhalefet ve bilhassa ana muhalefet üzerine inşa edilen korku duvarının aşıldığı tespitini artık yapabiliriz. Mesele bundan sonra otokrasi duvarının aşılmasıdır.Korku duvarı aşıldı – aşılıyor, sıra otokrasi duvarının aşılmasında! Ancak dünkü siyasal mevziinin öncelikle korunması gerekiyor, ilk olarak bunu söyleyeyim.
Özgür Özel konuşmasını dengeli yürüttü, yaşadıkları bunalımlı günlerde, destek veren sağdan ve soldan partileri, grupları ihmal etmedi, müteşekkir olduklarını söyledi. Demokrasi mücadelesinde birlikteliğin önemine ve gerekliliğine işaret etti, sürmesini ve devamını diledi. İkinci önemli tema da buydu.
Diğer önemli bir konu; sendikalaşma sendikasızlık ve örgütsüzlük vurgusuydu. İşçilerin mutlaka sendikalı olması gerektiğini vurguladı çünkü meydanda eksik olanlar işçilerdi. Önceki dönemlerde olduğu gibi örgütlü yapılar güçlü değil,dolayısıyla otokrasi ile mücadele partilerin ana muhalefetin üzerine biniyor. 12 Eylül’ün ve sonrasında uygulanan politikalar sonucunda, sendikalar ve örgütlü yapıların güçsüzlüğünü, eksikliğini meydanlarda görüyoruz. Eskiden bu meydan, her kesimden örgütlü güçlerle dolardı; memur, mühendislik, işçi örgütleri, barolarla vb. örgütlerle dolardı. İşçi sınıfının ve sendikal yapıların eksikliğini vurgulamak durumundayız. Bu nedenle Özel’in sendikalaşma üzerinde durulması önemliydi.
Özel, Kılıçdaroğlu ve ekibine değinmedi, üzerinde pek durmadı, konuşmasında göze çarpan hususlardan biriydi. Sonuçta bugün birazdan gelecek kararı birlikte göreceğiz.
Hep söylüyorum; AKP-MHP iktidarının vatandaşa vereceği yeni hikayesi yok, fütuhatı da kalmadı. Özel de buna işaret etti, ‘iktidarın zıplayacağı bir şey kalmadığı için’ sertleşmeyi seçtiğini anlatmaya çalıştı.
Üzerinde durmak istediğim bir husus da şu; Ankara bir orta sınıf şehridir, orta sınıfın erimesi meydana da yansımıştı. Çoğunlukla yoksullaşan orta sınıfın ve yaşlanan orta yaş kuşağının, mitinge katıldığını tespit ettiğimi söyleyebilirim.
Diğer bir tespit; meydana metroyla gelmek için üç üniversite durağından geçtim, bu duraklardan mitinge katılım için binen olmayınca - üstelik Pazar günüydü - doğrusu endişelendim. Meydanda gençlik ve özellikle öğrenci gençlik eksikti. Gezi’de var olan katılımın yeniden kazanılması gerekiyor. Evet, orta sınıflar ‘canımıza tak etti’ diyor, orta sınıfın ve orta yaşın isyanı yaşanıyor ancak çalışanların ve gençliğin katılımının mutlaka artması ve politize olması gerekiyor.
Meydanı okumaya devam edelim; Özel, Kürt seçmene de mesajlar vermeye çalıştı. Hep vurguluyorum; barış – çözüm – İmralı süreci ile birlikte Kürt seçmenin de, DEM’e oy veren vatandaşın da kafası karışmaya başladı.
Kılıçdaroğlu’nun tavrından dolayı Alevilerin de kafası karıştı; Kılıçdaroğlu’nun tavrı, toplumsal muhalefette, ana muhalefette ve dahi Alevilerde karşılık bulan bir tavır değil! Dün meydanda da böyleydi, ülke genelinde de böyle. Bu tavrın karşılığı yok.
Gazeteci Sedat Bozkurt da yazdı; önümüzdeki dönemde DEM içinden yeni bir parti kurma, DEM dışında yeni bir harekete geçme durumları varmış. Bu isteğin Öcalan’dan geldiğini belirten kulis haberi yazdı.
Kürt seçmenin daha fazla siyasal toplumsal muhalefete entegre olması gerekiyor. Tespit ettiğim, Alevi seçmenin durumu da incelenmeye değer.
Sorumuz şu; CHP, otokrasi ile mücadeleye nasıl devam etmeli? CHP, merkezden güçlü katılımla mücadeleyi sürdürüyor ancak yerel parti örgütlerin katılımı ve yerel demokrasi güçlerinin düzenlediği yerel organizasyonların da olması lazım. Genel merkez olmaksızın, mücadelenin yerelleşmesi, güçlenmesi de gerekiyor.
Bir yandan silahların susması, çözüm, barış deniyor ama şu ana kadar bir barış çözüm talebini dile getiren bir miting olmadı, iktidar ve muhatabı henüz böyle bir organizasyon yapmadı. Özellikle Diyarbakır merkezli mitingin, kitle toplantılarına eklenmesi lazım. Merkezde ve bölgede Kürt seçmen ile CHP ilişkisinin ele alınması lazım.
Meydanda çok duygulandıran anlar da oldu onu da değineyim; Özgür Özel, Adnan Yücel’in ‘’Yeryüzü aşkın yüzü olana dek bu kavga bitmez’ şiirini okudu. Yıllar öncesine gittim, onlarca kez o meydanda olan, o meydanda büyüyen, yaşlanan bir kuşağız biz ancak bugün - ülkenin rejimine kibarca otokrasi diyoruz - içinde bulunduğumuz durum çok acı, hiç hayalimizde yoktu böyle bir vaziyet. 52 yıl sonra Tandoğan Meydanı’nda yine özgürlük, hak hukuk adalet nedeniyle toplanmış vaziyetteydik. Demokrasiyi kurumsallaştıramadık, ileri demokrasiye geçemedik. Buraya nasıl geldik? Yanlışlarımızın, kusurlarımızın katkısı büyük. Ayrıntılara daha da girebilirim ama Tandoğan’dan izlenimlerim böyle.
Mitingde aklıma gelen bir anılar dizisini de izninizle paylaşmak isterim;
12 Eylül darbesinden sonra CHP lideri Ecevit ve AP lideri Demirel gözlem altına alındı, bir süre sonra demeç vermemeleri koşuluyla izin verildi, evlerine döndüler. Kısa bir süre sonra partilerin faaliyetleri durduruldu ve partilere kayyım atandı, cuntanın bu kararından hemen sonra Ecevit, CHP genel başkanlığından istifa etti. Çok şaşırmıştık, anlam verememiştik. Ecevit’in o dönemde neden bunu yaptığını anlayamamıştık. Daha sonra 82 Anayasası’nı yapmakla mükellef kılınacak Danışma Meclis oluştururken askeri cunta faaliyetini durdurduğu partileri tümden kapattı, geçmişi sıfırlardı. Kapatılan parti başkan ve yöneticilerine siyasi yasak getirildi. Bir süre sonra da cunta gözetiminde yeni partilerin kurulmasına izin verildi. Ecevit, o dönemde dış basına demeç verdi, cuntayı eleştirdi, dergi çıkardı, dönemi hapse girip çıkarak geçirdi.
Partilerin kurulmasına izin verildiğinde CHP’nin yerine yeni parti kurmak için kapatılan CHP’nin kadroları Ecevit’e gittiler. Ecevit, eski arkadaşlarından yolunu ayırdığını söylüyordu ve öncülüğünde yeni parti taleplere direniyordu. O dönem Ecevit çok yalnızlaştı, “Partinin başına geçmiyor” diye dışlandı, yalnızlaştırıldı, horlandı ve hatta bir bölen olarak adlandırıldı.
Aradan geçen yıllar içinde diğer gazeteciler gibi ben de kendisine merak ettiğim soruyu sormuştum - ilk soran rahmetli Cüneyt Arcayürek’ti - “Neden istifa ettiniz?” diye sormuştum. Yanıtı şöyle olmuştu, “Partilere kayyım atandıktan sonra arkadaşlarımı topladım, ‘Direnelim’ dedim ancak istemediler, beni yalnız bıraktılar, bunun üzerine de parti başkanlığından istifa ettim.”
Partiye kayyım atanıyor, genel başkan ‘tavır alalım mücadele edelim’ diyor, kadrolar yalnız bırakıyor. Ecevit de başkanlığı ve partisini terk ediyor..!
44 yıl sonra ikinci perdeyi açalım; yine otokrasideyiz, hak ve adalet yok, demokrasinin kırıntıları var. Kemal Kılıçdaroğlu, 13 yıl CHP’ye genel başkanlık yapıyor, sayısız seçim yenilgisinden sonra gerçekleşen kurultayda seçilemiyor, etrafını dinliyor ve AKP’nin malum yargısı ile beraber mücadele ediyor. Üstelik saray iktidarı sürekli bir şekilde partisini kuşatma altına almış, yargı eliyle saldırıyor. İstanbul Belediye Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı hapiste, 17 belediye başkanı hapiste, 300’e yakın belediye bürokratı hapisteyken tekrar genel başkan olmak için AKP yargısını yanına alarak partisine karşı müthiş bir mücadele veriyor. Buna ne demek lazım bilmiyorum.
İlkinde; Bülent Bey, ‘Arkadaşlarım askeri cunta ile mücadelede beni yalnız bıraktı” diyerek genel başkanlıktan istifa ediyor; ikincisinde ise saray otokrasisi ile mücadele eden partisini dava eden Kemal Bey, tekrar genel başkan olmak istiyor! Tabii bu meseleye bir de siyasetin dışında, politik psikiyatri üzerinden de bakmak lazım.
Ö.M.: Ben de ufak bir ilavede bulunayım izninizle; Özgür Özel, davayı CHP’nin genel merkezinden takip edecekmiş, zaten Ankara’da kaldılar. “Bu gece burada kalıyoruz, yarın davayı takip etmek üzere, CHP’nin 38. Olağan Kurultayı ve 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptali davası için Ankara’dayız,” dedi. Bu arada Özel, davayı CHP’nin genel merkezinden takip edeceğini açıkladı, bugünkü T24’te sabah erken saat haberlerinden biri olarak vardı. CHP kurultayına ilişkin davada bugün karar çıkması beklenirken, parti yönetimi ‘mutlak butlan’ yani tamamen fesih olasılığına karşılık hazırlık da yapmış olduğu belirtiliyor. CHP Genel Başkanı Özel’in davayı genel merkezden takip edeceği öğrenilirken, parti yönetiminin görevinden uzaklaştırılması halinde 21 Eylül’deki olağanüstü kurultaya kadar binada nöbet tutacağı bildirilmiş. Bu da yeni bir boyut yani çok ilginç, 3 bin gaz maskesi alınmış, 102 yıllık tarihinin en kritik günlerinden birini yaşayacak olan CHP’de gözler Ankara adliyesinden gelecek karara çevrildi. CHP yönetiminin İstanbul İl Başkanlığı’ndakine benzer, olası bir polis müdahalesine karşı 3 bin gaz maskesi, limon, bisküvi ve makarna stoku yaptığı öğrenilmiş. Mutlak butlan çıkarsa da nöbet başlayacakmış, oldukça ilginç.
Sizin de anlattığınız gibi, Özgür Özel’in konuşmasında, “Türkiye’de sandığın sembolik hale geldiği muhalefetsiz bir Türkiye arzu ediyorlar, buna izin vermeyeceğiz ama buna kim izin verecek? Millet izin vermeyecek. İşte buradalar, çıksınlar onlar da böyle mitingler yapsınlar. Mesela Tandoğan Meydanı’nda bir miting yapsınlar, gelsinler, bakalım bu kadar insan katılacak mı? İstanbul’un herhangi bir meydanında miting yapsınlar.” Siz de dinlediniz, şunu da sormuş, “Bu neyi gösteriyor biliyor musunuz? Şu anda Tandoğan Meydanı’ndaki bu kalabalık, bu coşku hep söylüyorum bu mücadele bir avuç oligarkla milletin mücadelesidir. İşte millet sokaklardadır, millet meydanlardadır, CHP emin adımlarla iktidara yürüyor, hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. İktidar yürüyüşümüzü durduramazlar!” demişti.
A.B.: Her türlü duruma hazırlıklı olmaları gerekiyor. İstanbul’da yaşanan hadise yenilir yutulur değil. Hem de burası genel merkez. Dünkü miting milyonlarla ifade ediliyor. Yüz binler de olur, milyon da olur, onu gerçekten bilemem ama bir gün öncesinden çok kuvvetli bir karşı koyuş oldu. Arkana bu kitleyi almışsın genel merkezi savunmak durumundasın.
Dün bugünkü karara ilişkin görüşlerimi sosyal medyada paylaştım, yazdım. İktidarın ve Cumhurbaşkanının süresini uzatmaya ve iktidarı bırakmamaya dönük siyasi bir tasarım yapıldı.
Bu tasarıma göre, CHP kurultayının iptal edilme ihtimali çok yüksek, iptal edileceğini düşünüyorum çünkü aylardır iktidar hamleleri buna işaret ediyor. Türkiye’de son 24 saatte çok şey değişir ama çıkacak olan karar hepimiz biliyoruz; hukuki değil, siyasi bir karar.
Dün Özgür Özel, “AKP’nin gençlik kolları, kadın kolları kalmadı; sadece yargı kolları var,” dedi. 19 Mart’tan itibaren yargı kolları harekete geçirildi. CHP’de görülen yükselme, ivme engellenmek isteniyor. CHP’nin de bölünmesi isteniyor, kararın bu şekilde olması gerekiyor. CHP zararlı çıksın isteniyor, her ne şekilde olursa olsun bu saate kadar zaten zarar verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun partiye yeniden genel başkan olmasının CHP’yi karıştıracağını, kaybettireceğini düşünüyor iktidar. Hangi oranda olursa olsun, ister yüzde bir olsun, ister binde bir olsun, ister yüzde beş olsun ... çünkü iktidarın buna ihtiyacı var, CHP’nin yıpratılmasına ihtiyacı var. Kılıçdaroğlu, partiye yeniden genel başkan olursa direniş olacaktır, karışıklık artacaktır, sonuçları CHP’yi etkileyecek ve hatta rejimin değişimini bile geciktirecek bir hamledir bu.
Eğer mahkeme, kurultayı iptal eder ise Özgür Özel yönetimi başka arayışlara yönelecek ve direnecektir, kısa bir süre sonra yapılacak kurultayı bekleyecektir. İhtimal dahilindedir ki başka alternatifler de gündeme gelebilecektir. Onlara şimdilik giremeyelim.
Diyelim ki mahkeme, Yüksek Seçim Kurulu’nu işaret edip ‘konu yetkimde değil, kurultay doğrudur geçerlidir’ dedi ve CHP bu hamleyi savuşturdu, CHP üzerine süren operasyonlar duracak mı? Hayır, durmayacak. Her iki duruma da hazırlıklı olmak gerekir.
Reddedilirse faydası ne olur? Bir nefes alınır. Kılıçdaroğlu ve ekibi partiden ayrılır ya da tasfiye edilir. 60’ların sonu, 70’lerin başında yaşananlara benzer gelişmeler olur. Kemal Kılıçdaroğlu; Turan Feyzioğlu, Kemal Satır olur. Bir varlık gösteremezler ama bir dönem ayakta kalırlar.
Gözden kaçan bir hususa da işaret edeyim; 2023 genel seçimlerinde genel başkandı ve milletvekillerini o belirledi. Kılıçdaroğlu ve ekibi şu anda CHP tabanında ve merkez yönetiminde etkin olamayabilirler ama milletvekilleri arasında önemsenmesi gereken bir güce sahipler. Erdoğan’ın süresini yeniden uzatmak için iktidarın ihtiyaç duyduğu, ihmal edilmeyecek bir kapasiteye sahip olduklarını düşünüyorum - üstelik bu kapasiteye ikna edilmesi düşünülen DEM ile birlikte bakılırsa..! Bunu gözden kaçırmamak lazım.. ! Tabanı yok ama CHP grubunda milletvekilleri var!
Karar nasıl çıkarsa çıksın, her halükarda CHP az ya da çok bundan etkilenecektir ama dediğim gibi, Kılıçdaroğlu’nun mücadelesinin tabanda karşılığı yok. İnsanların canlarına tak etmiş, Kılıçdaroğlu’nun lafını duysa nefret sözcükleri ağızlardan dökülüyor, tasvip edilmiyor. Kılıçdaroğlu ve ekibi, bilerek ya da bilmeyerek bu kokuşmuş uzlaşmaya imza attılar.
İktidar siyasi hamleler yaptığında, muhalefetin tüm kanatlarının böyle tezgâhların farkına varıp tuzağa düşmemesi gerekiyor.
Karar ne çıkarsa çıksın, normalizasyon sağlanmaz. Doğrusunu söylemek gerekirse, iki alternatifte de normalizasyonun sağlanmasını pek görmüyorum.
Eskide böyle durumlarda bu iş ‘karakoldu biter’ denirdi ama bugün artık karakol da onların. Horlanan, çile çeken bir halk var. Kitle gücünden, meydandan ve demokratik direnişten yılmadan mücadele etmek gerekiyor.
CHP genel merkezine kayyım atandığında yaşanabilecek gelişmelere yönelik aklımda epeydir bir soru var; CHP’nin İş Bankası hisseleri var, bu hisseleri yönetmekte kayyıma mı kalacak? Kayyım yönetmeyecek mi? İş Bankası ve CHP ilişkileri netamelidir. CHP hisselerinin Hazineye intikali, iktidarın her dem taze tuttuğu bir düşüncedir. Kayyım atanırsa yaratacağı dalgalar çoktur, yeni bir alt-üst olma olabilir.
CHP’ye kayyım atanırsa ekonomi sarsılır, sıcak para gelmezmiş, finansal akımlar tıkanırmış, sabah akşam bunu söylüyorlar - çok saflar. Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırımlar uzun zamandır gelmiyor ancak finansal akımlar, sıcak para öyle değildir; onlar rejimin ne olduğuna bakmazlar, ‘verdiği borcun ana para ve getirisini almanın iktisadi ve hukuki garantisi var mı?’, buna bakarlar, ‘kazanıyor mu, reel getiri elde ediyor mu?’, ona bakarlar.
Unutmayalım; halkın taleplerinin değil, kendi taleplerinin iktisadi politika olduğu, her şeyi göze almış bir iktidar var karşımızda.
Kılıçdaroğlu dönemimde CHP bir ana yama partisiydi, şimdi ana muhalefet partisi oldu. Dokunulmazlığın kaldırılması, 15 Temmuz, Suriye tezkereleri, Kürt sorunu gibi konularda edilgen tavırla iktidara destek oldu. Ana muhalefetin, toplumsal ve siyasal muhalefetle, merkezi ve yerel düzeyde birlikteliğini sürdürdüğü müddetçe, mücadelenin aksının genişlediğini, alan kazandığını görüyoruz. Elbette genel merkezi savunmaları doğrudur, bundan gayrı bir şey olmaz. Bugün mahkeme kararı ne olursa olsun, her iki kararında da ne olursa olsun ülke normalizasyona kavuşamaz. Ne zaman normalizasyona girer? Seçim kararı alındığında ve seçimlerin doğru dürüst yapılması söz konusu olduğunda.
Yüksek Seçim Kurulu’nun salahiyetinde, uhdesinde olan bir konuya mahkemeler karar veremeyeceği çok açık ancak iktidar yargısından medet uman eski ana muhalefet liderinin tarihteki yerinin çok farklı olacağı muhakkak.
Ö.M.: Ben de şunu ekleyeyim izninizle; dünkü konuşmasının sonunda Türkiye’de adaletin terazisinin bozulduğunu belirtiyor Özgür Özel, “Bu çete sadece CHP’ye değil; siyasal partiler sistemine, demokratik hayata, siyasal yaşama yani tüm siyasete tehdittir,” ve sizin de belirttiğiniz şekilde diğer partilere de çağrıda bulunuyor, “Bu çete İYİ Parti’ye de, DEM Parti’ye de, Zafer’e de, DEVA’ya da, Gelecek’e de, Saadet’e de, TİP’e de, EMEP’e de, tüm siyasete en büyük tehdittir. Bu çetenin tasallut altına aldığı mahkemelerde hakimlerin gözü bağlı değildir. O mahkemeler hukuk ilkelerine göre değil, karşısındakinin yakasındaki rozete göre karar vermektedirler. Bugün Erdoğan siyaset üretmiyor; gençlik kollarına, kadın kollarına güvenmiyor, onlarla seçim kazanamayacağını düşünüp güvendiği tek şey AKP’nin yargı kollarıdır,” diye ifade ediyor. “Bugün muhalif belediye başkanlarını AKP’nin siyasetçileriyle değil, yargı kollarıyla yenmeye çalışmaktadır. Karşımızdaki akıl tüm siyasete tehdittir,” ifadesini de kullanmış Özel.
A.B.:‘İç cephe tahkimatı’ denilen proje aslında otokrasinin sürdürülebilmesini sağlamak için ortaya atılan bir projedir. Bugün Türkiye’de demokrasiden yana güçlerin, birlikteliği sağlaması için eleştirilerini, özürlerini ve teşekkürlerini ertelemesi gerekiyor. Kırgınlıkları ertelemesi gerekiyor.
Bugün elimizde kalan siyasi partilerin ve seçimlerin yapılıyor olmasıdır. Bu mevziler de kaybolur ise otokrasi başka bir desene bürünür. Dünkü miting bu anlamda önemliydi. Tandoğan, dün tarihi bir kalabalığa, mitinge, heyecana şahit oldu. Mitingte basın havuzunun içinde değildim, bu tür toplantılarda dışarıda olmak daha iyi gözlem yapmanızı sağlar. Miting bittikten sonra bulvar insan seliydi, Kızılay’a bir saatte ulaştım. Dün Tandoğan mitinginde orta yaşın ve yoksullaşan orta sınıfın isyanına tanık olduk ama bir Nepal gençliğini aradığımı da belirtmek istiyorum.
Ö.M.: Onu konuşma fırsatımız fazla olamadı ama önümüzdeki programlarda elbette bunu da konuşacağız, Nepal’de ilginç bir devrimci bir şey oldu onu da sonradan konuşabiliriz. Dünkü Tandoğan mitinginin de oldukça farklı bir Türkiye’ye doğru, bir direnişe doğru gittiğini de söylemek mümkün izleyebildiğim kadarıyla.
A.B.: Bugünkü sonuç ne çıkarsa çıksın sıkı durmak gerekiyor.
Ö.M.: Aynen öyle.
A.B.: ‘Yeryüzü aşkın yüzü olana dek bu kavga bitmez’ diyor ya Adnan Yücel, dün de Özgür Özel okudu o şiiri. Daha çok iş var yani.
Ö.M.: Çok teşekkürler Ali Bey, görüşmek üzere.
A.B.: Hoşçakalın!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.
A.B.: Hoşçakalın!